Et fiyatları tadımızı kaçıradursun, 12 ton bakterili etin imha edilemediğini duymak moralimizi iyice bozdu. Büyük firmalara et tedarik eden kocaman bir şirkette hastalıklara yol açan iki bakteri tespit edilince akıllara şu soru geliyor: Kimbilir mahalledeki kasapta, merdiven altı sucuk üreten tezgâhta ne bakteriler var?
Türk filmlerinde hep rastladığımız sahnedir kahramanın kasaptan kaçması ya da maaşına zam alan memur tiplemesinin soluğu kasapta alması. Özellikle Kemal Sunal filmlerinde izleriz böyle sahneleri. Bankacı, öğretmen, işsiz ya da işportacı kısacası her kesimden insanın kasapla alâkası vardır. Gerçek hayata baktığımızda da çoğumuz çocukken bir kilo et için kasapta kuyruğa girmişizdir mutlaka. Mahalle kasaplarıyla ahbap olan mahalleli aldığı etle ilgili her detayı bilir, kasabına da güvenirdi. Çengelde koyunların baş aşağı durduğu mahalle kasapları bir bir kapanmaya başladı zamanla. Veresiye defterleri de kapanınca et fiyatlarındaki yükselişi daha da hisseder olduk. Kimine göre kapanan hayvan pazarları eti pahalılaştırdı, kimine göreyse, yanlış hayvancılık politikaları.
Yurt dışından getirilen kurbanlıklar Türkiye’deki hayvan pazarını etkiler mi etkilemez mi bilinmez ama et tüketimi ülkemizde hâlâ Avrupa’daki tüketimin oldukça altında. Et fiyatlarında bu yıl büyük bir artış yaşanınca Tarım Bakanlığı bir karar alarak, et ithaline izin verdi. Canlı mı olacak cansız mı olacak diye vatandaşlar düşünedursun, Avrupa’dan gelen anguslar da (bir sığır cinsi) et fiyatlarını düşüremedi. Türk damak tadına uygun olmadığı dedikoduları da aldı başını gitti. Bakanlığın bu duruma çare olmak için yurt dışından dondurulmuş et getirmesi şimdilerde gündemde.
Gündem bununla da bitmiyor. Bakanlık müfettişlerinin, listeria ve salmonella bakterileri taşıdığını tespit ettiği 12 ton et kayıp. Evet, yanlış duymadınız! Vatandaşlar 250 gram kıyma için kasapta beklerken bir de bakteri korkusu yayılıyor. 12 ton et nerede şimdilik bilemiyoruz ama 1 kilo et hâlâ son yılların en yüksek fiyatıyla kasaplarda sergileniyor.
İstanbul Kasap Odası Başkanı Bilgin Şahin Türkiye’de üretimle tüketim arasındaki büyük farkın et fiyatlarını uçurduğu görüşünde. Bunun için Tarım Bakanlığı’na ithal et ve besili dana gelmesi konusunda raporlar gönderdiklerini söylüyor. Şahin, bakanlığın gerekli çalışmayı yapmasına rağmen dağıtım konusunda eksiklikleri olduğu kanaatinde. Şahin’e göre Türkiye’deki et sorunu, ufak besiciye ithal hayvanların verilmesiyle çözülebilir. Tabi hayvan sayısı da arttırılmalı.
Sarıtaş Et ve Gıda Sanayi Yönetim Kurulu başkan yardımcısı Erol Sarıtaş ise ‘yerli malı yurdun malı’ diyor, ithal eti tasvip etmiyor. Et fiyatlarının tırmanmasını ise şöyle açıklıyor: “İthal dana gelmeyecek denildi. Köylü bir miktar dana aldı, ahıra bağladı. Ondan sonra et fiyatları tırmanınca ithale müsaade edildi. Bu sefer köylü elindeki danayı da kestirdi. Aslında ahırlar boş değil, ancak fahiş fiyat istiyorlar. Hal böyle olunca et fiyatları tavan yapıyor.” Sarıtaş, dişi hayvanların kesinlikle kesilmemesi gerektiğini vurguluyor. Hâlâ otobüs bagajlarında kolilerle etler geldiğini belirten Sarıtaş, “Etin kilosu 25 lira ama sucuğun kilosu 10 lira. Bu akla uygun mu?” diyor. Velhasıl, ağız tadıyla et yiyemez oldu vatandaşlar!
Denetimsizlik had safhada
Et fiyatları damak tadımızı kaçıradursun, 12 ton bakterili etin imha edilemediğini duymak ağız tadımızı iyice bozdu. Büyük firmalara et tedarik eden kocaman bir şirkette hastalıklara yol açan iki bakteri tespit edilince akıllara şu soru geliyor: Kimbilir mahalledeki kasapta, merdiven altı sucuk üreten tezgâhta ne bakteriler var?
Bakanlık tarafından bakterili olduğu tespit edilen 12 ton etin bir kısmının bir hayvan çiftliğine gönderildiği söyleniyor. Yapılan hesaplamalar çiftlikteki 63 kangal köpeğinin onca eti yiyemeyeceğini gösteriyor. Unutmadan veterinerler hayvanların da bu eti yememesi gerektiği konusunda hemfikir. Ama geriye kalan tonlarca ete ne olduğu konusunda herkesin farklı bir fikri var.
Tüketicileri ilgilendirilen konularda ilk akla gelen kurum şüphesiz Tüketiciler Birliği. Herkesin izini sürdüğü bakterili etlerle ilgili olarak birlik denetimsizliğe dikkat çekiyor. Tüketiciler Birliği Genel Başkan Vekili Mehmet Muta Şahin “Etlerde rastlanan iki bakteri 2000-2003 yıllarında yapılan denetimlerde İstanbul’daki kasapların yüzde 80’inde tespit edilmişti. Bugün tartışılan bakterili et olayı, denetimdeki aksaklıkların bir sonucu ve buzdağının görünen kısmı. Bakanlık kamu sağlığını korumak için reformlar yapmak zorunda. Bakanlığın kamu sağlığıyla ilgilenen memur sayısı dünya standartlarının oldukça altında.” diyor.
Tarım ve Köy işleri Bakanlığı resmi rakamlarına göreyse; 2009 yılı içerisinde 58 bin 890 gıda denetimi yapıldı. Bu denetimlerin 36 bin 718’i yalnızca etiket okumayla sınırlı kalırken, 22 bin 172 numune denetimi yapıldığı görülüyor. İstanbul’daki denetimi merak edenler için hemen hatırlatalım. İl Tarım Müdürlüğü’nden aldığımız bilgilere göre, İstanbul’daki denetçi sayısı 350 civarında ve denetimler genellikle senede iki defa yapılıyor. Denetimler işyeri hijyeni, satılan ürünün mevzuatıyla ilgili olarak gerçekleştiriliyor.
Kasaplar da et derdinde
Gündemdeki tartışmalar süredursun kasaplar da sükût-ı hayale uğruyor. Süper marketlerin mahalle kasaplığını bitirdiğinden yakınan kasaplar, ‘ithal etti, ette bakteriydi’ derken işlerinin iyice baltalandığından bahsediyor. Kasaplar, Et ve Balık Kurumu (EBK) Et Kombinesi’nin kendilerine yetersiz ve pahalı et verdiğini iddia ediyor.
Yenibosna Kardeşler Et’te çalışan Metin Güçlüoğlu, ‘Et fiyatlarını kimse tutamaz oldu.’ diyor. Müşterilerin gramla et aldığını anlatıyor. O esnada dükkâna giren yaşlı bir teyze kıyma almak istediğini söylüyor. Tartılan kıyma 7 lira tutunca teyze ‘Oğlum 4 liralık tart sen’ diyor. Metin Bey de satış yapamadıklarını söylüyor. İthal etin küçük esnafa verilmediğini de ekliyor. Yıldız Kasap’ın sahibi Fikret Yıldız, ithal et alamamaktan şikâyetçi. Adapazarı EBK’ya et almak için gittiğini anlatan Yıldız, mahalle kasaplarının dikkate alınmadığını söylüyor. Et almayı başaran mahalle kasaplarına da talep ettikleri kadar et verilmediğinden yakınıyor. Yıldız, “EBK yetkilisi sayın müdür ‘marketlere 12 TL’ye et vereceğiz’ diyor. EBK sadece marketlere değil bize de et versin, biz de vatandaşa ucuz et yedirelim. Biz de pahalı ete karşıyız.” diyor. Yıldız Kasap’ın karşısındaki Canet’te fiyatlar biraz daha düşük. Dana kuşbaşı 23 lira, Yıldız Kasap’ta 30 lira. Canet’te çalışan Hüseyin Ünlü satışların iyi olduğunu söylüyor. Etin biraz daha ucuz olmasını ise firmanın büyüklüğüne bağlıyor. Mikroplu et tartışmalarına mahalle kasapları pek kulak asmıyor. Çünkü kendi kesimhanelerinde bu işi usule uygun yaptıklarını öne sürüyorlar.
Eti alırken bakterili olduğunu anlamak mümkün mü?
Gıda Mühendisleri Odası Başkanı Pelin Ataman, salmonella ve listeria bakterilerinin mide bağırsak sistemine geçerek hastalıklara neden olduğunu söylüyor. Ataman, salmonellanın şiddetli ishal ve buna bağlı olarak su elektrolit kaybıyla kendini gösterdiğini belirtirken Listeria’nın şiddetli kramp ve bulantıya neden olduğunu ifade ediyor. Bu bakteriler kana geçerek başka organlara da taşınabilir tabii. Ataman, tüketicinin bakterili eti anlamasının mümkün olmadığını aktarıyor ve “Bakterilerin etkisinden korunmak için et iyi pişirilmeli ve kesildikten hemen sonra hemen soğutulmalı. Mutlaka denetim yapılan yerlerden alışveriş yapılmalı. Et ürünlerinin mühendis kontrolünde işlenip işlenmediğini mutlaka sorgulanmalı.” diyor.
Sağlık açısından et tüketimi nasıl olmalı?
Memorial Şişli Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Dyt. E. Yasemin Sancak, kırmızı ette bulunan demirin, balıkta bulunan omega-3’ün düzenli olarak alınması gerektiğini söylüyor. Sancak, kırmızı etin kolesterol ve doymuş yağ içeriğinin yüksek olduğuna dikkat çekiyor. Aşırı tüketimden kaçınmak gerektiğini vurguluyor. Özellikle kalp-damar hastalığı, kolesterol yüksekliği, diyabet, yüksek tansiyon ve mide rahatsızlığı olan kişilerin yağsız veya az yağlı etleri tercih etmesi gerektiğini belirterek “Kolesterol problemi olanlar haftada 2 kez 90 gramın üzerinde kırmızı et tüketmemeli.
Halk Et’e kasaplar ne der?
Bir türlü aşağı çekilemeyen et fiyatlarına İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) de formül arıyor. İBB, ekmek fiyatlarındaki artışı durduran Halk Ekmek modelini ete taşımaya hazırlanıyor. Belediye, günde 2 milyon ekmek üretimi ile bugün pazarın lideri Halk Ekmek AŞ’de olduğu gibi entegre bir tesis kurarak, eti besicilikten rafa kadar taşımayı planlıyor. Ancak başkan Kadir Topbaş, mahalle kasaplarını mağdur etmek istemediklerini belirtiyor. Et işleyen birtakım firmalar İBB’ye destek vermekten yana olsa da mahalle kasapları endişeli. Esnaf, et fiyatlarındaki dalgalanmayı borsaya benzetiyor. Kasap Metin Güçlüoğlu, Halk Et uygulamasının eti beklendiği kadar ucuzlatmayacağını savunuyor. Etin, ekmek gibi raf ömrünün olmadığını söylüyor. ‘Belediye küçük esnafı bünyesine katarsa dâhil olanlar olur ama halk et zaten tutmaz.’ diyor. Görüşlerini sorduğumuz iki mahalle kasabı da Güçlüoğlu gibi düşünüyor.
Paylaş :