Türkiye’de tarım sektörünün birçok alt kolunda üreticiler sıkıntılı. Bunların başında da süt üreticileri geliyor.
Süt sektörünün şuan en çok tartıştığı ve neredeyse kriz boyutuna dönüşen konusu çiğ süt fiyatları. Normalde çiğ süt fiyatları her 6 ayda bir bağlayıcılığı olmadan tavsiye niteliğinde Ulusal Süt Konseyi tarafından belirlenip kamuoyu ile paylaşılırken, son 15 aydır bu konuda hiçbir değişim yaşanmadı. Temmuz 2014’ten bu yana çiğ süt fiyatları 1 lira 15 kuruş seviyesinde. Tabii bu tavsiye niteliğinde bir fiyat. Anadolu’nun bir çok bölgesinde üretici sütünü sanayiciye bu fiyatın dahi altında veriyor.
Son 15 aydır üreticinin çiğ süt fiyatları 1 lira 15 kuruş seviyesinde sabit kalırken, aynı dönemde raflarda sütün fiyatı yüzde 8, beyaz peynirin fiyatı yüzde 9, tulum peynirin fiyatı yüzde 22, tereyağının fiyatı yüzde 12 arttı. Bu işten hem üretici hem de tüketici zararlı çıktı. Kazanan ise belli…
Ama aynı zaman diliminde çiğ süt üreticisi aleyhine bir çok şey değişti. Yıllık enflasyon yüzde 7,95 düzeyinde. Başta yem olmak üzere girdi maliyetleri yükseldi.
Girdi maliyetlerindeki artışa rağmen sanayici son 15 ayda çiğ süt üreticisine herhangi bir fiyat artışı yapmayıp alımlarını 1,15 seviyesinden sürdürürken fabrikalarında işlediği bu ürünlere raflarda hatırı sayılır zamlar yapmayı ihmal etmedi.
TÜİK verilerine göre son 15 ayda marketlerde sütün fiyatı yüzde 8, beyaz peynirin fiyatı yüzde 9, tulum peynirin fiyatı yüzde 22, krem peynirin fiyatı yüzde 6, tereyağın fiyatı yüzde 12, yoğurdun fiyatı ise yüzde 2 arttı. Yani üretici mağdur olurken tüketici de bu işten zararlı çıktı. Kazanan ise belli.
Peki sanayici çiğ süt fiyatlarını neden artırmıyor?
Türkiye’de dağınık yapıdaki çiftçilerin organize olamaması, birlikte hareket edememesi en çok üreticiden alım yapan aracı ve sanayicilerin işine geliyor. Kooperatif ya da benzeri modellerden uzak bir yapı sonucu üretici maalesef hammadde tedarikçileri ve sanayici arasında sıkışıp kalıyor. Ne ürünlerini elde ederken maliyetler tarafında ne de aynı ürünleri satarken fiyat oluşumunda söz sahibi olabiliyor. Kısacası tarım sektöründeki dağınık ve istikrarsız yapı özellikle küçük üreticileri mağdur ediyor.
Bu noktada sanayici, çiğ süt fiyatlarının artmamasına stoklarının dolu olması, ihracattaki düşüş ve ürün satışlarında azalma gibi farklı gerekçeler gösteriyor. Ancak istatistiklere baktığımızda aynı sanayicilerin süt alımını artırdığı da bir başka gerçek. TÜİK verilerine göre Ağustos’ta sanayiye aktarılan inek sütü miktarı yüzde 3,5 arttı. Yine satışlardaki düşüşü öne süren sanayicilerin söyleminin aksine inek peyniri üretimi Ağustos’ta geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 9,2 artarken, yoğurt üretimi 108 bin 251 ton ile bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 4,7 arttı. Ayran üretimi ise 60 bin 941 ton ile bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 1,5 artış gösterdi.
Kısacası sanayicinin söylemi ile uygulaması uyuşmuyor. Kaldı ki stok mazeretine karşı artık 10 bin tonluk süt tozu ihracatının hedeflendiği ‘süt tozu desteği’ de sanayicinin elini kuvvetlendiren bir başka gelişme niteliğinde..
Süt üreticisi de sanayicisi de sektörün vazgeçilmezidir. Biri, diğerini var eder konumda. Her ne kadar sanayici çiğ süt fiyatlarının mevcut şartlarda uygun seviyede olduğunu ve üretim ile pazarlama yönünde sıkıntılar yaşadıklarını söylese de siz hiç son yıllarda süt sektöründe iflas eden şirket duydunuz mu? Ben duymadım, kimse duymak da istemez ve böyle bir şeyi temenni de etmez. Aslına bakarsanız son yıllarda yatırımcılar gıda sektörüne son dönemde daha fazla ilgi duyuyor ve önemli birleşme ve satın almalara imza atıyor.
Ama bir de üretici tarafına bakarsak tablo hiç de iç açıcı değil. Çok sayıda iflas eden, çiftliğini satma kararı alarak sektörü terk eden süt üreticisi var. Zaten bunu devletin resmi verileri de teyit ediyor. Türkiye’de sadece süt sektöründe değil tarımın diğer alanlarında da küçük üreticiler yüksek girdi maliyetleri ve ürününü değer fiyata satamadığı için para kazanamadığı gerekçesiyle tarımı hızla terkediyor.
Peki çiğ süt fiyatlarının üretici lehine revize edilmemesi ne anlama geliyor?
Süt üreticisinin kâr edemediği bir ortamda hâlâ bu işte kalmasını beklemek hayal olur. Emeğinin karşılığını alamayan, ürününü maliyetinin altında satarak zarar eden üretici ya iflas eder ya da hayvanlarını elden çıkarır.
Kırmızı et arzının talebi karşılayamadığı ve bu yüzden canlı hayvan ve dondurulmuş et ithalatının yaşandığı Türkiye’de damızlık hayvanların kasaba gitmesi daha büyük bir et krizine kapı aralar. Yani sütte yaşanacak istikrarsızlık, kırmızı ete de doğrudan ve uzun vadeli bir şekilde yansıyacaktır. Bu durumun yaşanan canlı örneğini hatırlamak için çok geriye gitmeye gerek yok. 2008 yılında düşen süt fiyatları yüzünden üretici zarar edince damızlık süt sığırlarını kesime gönderdi. Anaç hayvanların sayısı azalınca bu sefer kırmızı et üretimi düştü ve ortaya çıkan kriz 2010 yılında ithalatla aşılmaya çalışıldı. Bunun faturası ise Türkiye’ye 3,5 milyar dolara mal oldu.
Umarız sektör yine kendi ayağına kurşun sıkmaz ve üretici ile sanayici arasında orta bir yol bulunur. Aksi takdirde bunun faturasını üreticiden tüketiciye herkes ağır şekilde yeniden ödemek zorunda kalabilir.
Bu konu aslında sadece et ve süt meselesinden ibaret değil. O yüzden bu sorunu irdelemeye devam edeceğiz.
Paylaş :