Pirinç fiyatlarındaki artışı anımsıyor musunuz? Temmuz 2008’de yıllık fiyat artış oranı yüzde 65’e ulaşmıştı. 2008’in ilk altı ayında ekonomi gündeminde ilk sırayı alan konu pirinç fiyatlarındaki fahiş artış idi. Hükümet ‘Bir avuç spekülatörü’ suçlamış, ithalat kararı alınmış; Merkez Bankası, ‘bu fiyat artışı geçici’ minvalinde açıklamalar yapmıştı. Sorunun yapısal boyutunu çözmek yolunda hangi adım atıldı, anımsayan var mı? Tarım ve gıda fiyatlarının piyasalarda sağlıklı oluşumu için, ürün borsalarında fiyat istikrarının sağlanması için hangi adımlar atıldı? Hâlâ işler hale gelen ve ürün fiyat istikrarına destek verebilen bir lisanslı depoculuk hayata geçirilebildi mi? Ticaret yasası, borçlar yasası yıllardır beklediği Meclis’ten çıkabildi mi?
2008 Yılı ortasında Merkez Bankası’nın, Hükümetle birlikte belirlemiş olduğu enflasyon hedefini yükselterek revize etmesine giden gelişmelerden biri de genelde pirinç fiyatlarındaki ve nihai olarak gıda fiyatlarındaki artış idi.
Bu yılın gündeminde yine gıda fiyatları var, ‘yükselen yıldız’ ise et fiyatları. Dana etinde fiyat artışı Nisan 2010’da yüzde 55 ile tavana vurduğunda kamuoyu tepkisi ortaya çıkınca aynı ‘filmi’ gördük, Hükümet ithalat kararı aldı; Merkez Bankası ‘fiyat artışı geçici kalacak’ minvalinde açıklama yaptı. İthalat kararı alınır alınmaz fiyatlarda bir ölçüde gerileme meydana geldi.
Ekonominin akışa bırakıldığının iyi bir göstergesi; et fiyatlarındaki artışa seyirci kalan Hükümetin, artışın kamuoyunda tepki yarattığı bir noktada müdahale aracını kullanması, yani ithalat kararını almasıdır. Çok uzak değil, daha Mayıs ayında, Bakan Ali Babacan “Et fiyatları artmasa son bir yılda enflasyon yüzde 10.2 değil, yüzde 8.5 olurdu” diyerek, dünyada herhangi bir fiyat hareketi yokken, Türkiye’deki artışın sanki ‘dışsal’ bir gelişme olduğu izlenimi veren bir yaklaşım sergilemişti. ‘Direksiyonsuz’ ekonomi politikası olunca, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in de, “Eğer net ihracat, reel büyümeyi yüzde 6 düşürmeseydi, ilk çeyrekte yüzde 18 büyüyecektik” demesi şaşırtmıyor.
İthalatın en azından, et piyasasındaki beklentiler üzerinde etkili olması kaçınılmazdı. Öyle de oldu. Ancak, buradaki sorunun, sadece büyükbaş hayvan sayısıyla ölçme yanlışının devam ettiği de malum. Nihai tüketiciye ulaşan dağıtım kanalındaki akışta sorunlar olduğu açık. İlerleyen zaman içinde et fiyatlarında yapışkanlığın yeniden ortaya çıkması şaşırtıcı olmaz.
2008’de hedef revizyonu yaparak kredibilitesini zedeleyen, enflasyonun nokta hedef bir tarafa bant içinde kalmasına razı olduğunu zımnen belli eden Merkez Bankası; son 4-5 yıldır enflasyonun yüzde 8-10’luk bir patikada seyretmesine yol açan yapısal sorunların çözülmesi için kamuoyu önünde açık bir kulis, iletişim tercihine geçmedikçe kamuoyu güvenini daha da aşındıran şu söylemine devam edecek, “TÜFE’deki artış geçici, orta vadede enflasyon gerçekleşmesi hedefi yakınsayacak”! Hedef yüzde 8-10 mudur? 4-5 yıllık bir süre ‘orta vade’ midir?
Akışa bırakılmış ekonominin enflasyon hedefi de şu şiara oturtulmuş durumda: Ya tutarsa!
radikal
Paylaş :