Kanal7 Ankara temsilcisi Mehmet Acet, Yeni Şafak Gazetesi’ndeki köşesinde ekonomiye ilişkin dikkat çeken bir yazı kaleme aldı. Yazısında muhalif basında Lütfi Elvan’ın istifa ettiği yönündeki iddiaların haber değil de temenni cümlelerinden oluştuğuna dikkat çeken Mehmet Acet, Lütfi Elvan’ın önceki gün yaptığı konuşmanın önemini vurguladı. Acet yazısında, “Büyümenin yüksek olduğu dönemlerde cari açığımız yükselirken, düşük olduğu dönemlerde cari açık düşük oluyor, hatta bazen cari fazla veriyoruz. Bu yıl, bu döngünün ilk defa pozitif yönde kırıldığı, yüksek büyüme ile düşük cari açığı aynı anda yakalayabildiğimiz bir yıl oldu” ifadelerine yer verdi.
Mehmet Acet’in köşesindeki ‘Ekonomi nereye gidiyor’ başlıklı o yazısı:
Ekonominin durumu ve gidişatına dair sağlıklı bir fikir edinmek isteyenlere Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan’ın önceki akşam Turkuvaz Medya tarafından düzenlenen organizasyonda yaptığı konuşmayı açıp izlemelerini, yahut konuşma metnini bulup okumalarını tavsiye ederim.
Takriben 23 dakikalık bu konuşmanın en temel özelliği, eskilerin tabiriyle ‘Efradını cami/Ağyarını mani’ Yani ‘Ne eksik ne de fazla, fazlası, eksiği olmayan’ bir konuşma olması.
(Bu arada muhalif basında Lütfi Elvan’ın istifa ettiği yönündeki iddiaların haber değil de temenni cümlelerinden oluştuğu dün İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un net yalanlamasıyla kesinleşmiş oldu.)
Malum, ekonomide birbirine nazire yaparcasına yukarı doğru ilerleyen bir takım rakamlar var.
Bir tarafta özellikle dar/sabit gelirlilerin hayat şartlarını ciddi anlamda zorlamaya başlayan enflasyon ve hayat pahalılığı;
Diğer tarafta rekorlar kıran ihracat ve dünya genelinde çok az ülkenin ulaşabildiği büyüme rakamları.
Önce bardağın dolu tarafına bakalım.
Bakan Elvan’ın konuşmasından yola çıkarak şu verileri paylaşalım:
-Bu yıl, aşılamanın artması ve küresel canlanma Türkiye’yi sağlam ve dengeli bir büyüme rotasına yönlendirdi.
-Bu sayede yılın ilk yarısını yüzde 14,3’lük bir büyüme ile kapattık.
Elvan’ın konuşmasında büyüme/cari açık ilişkisi bakımından ilk defa karşımıza çıkan ve içinden geçtiğimiz süreçte olup bitenleri anlamlandırmamıza yardımcı olacak önemli bir bilgi var.
Şöyle ki;
Büyümenin yüksek olduğu dönemlerde cari açığımız yükselirken, düşük olduğu dönemlerde cari açık düşük oluyor, hatta bazen cari fazla veriyoruz.
Bu yıl, bu döngünün ilk defa pozitif yönde kırıldığı, yüksek büyüme ile düşük cari açığı aynı anda yakalayabildiğimiz bir yıl oldu:
Yüzde 9 büyümeye karşılık, (belki daha da yüksek olacak) yüzde 2 cari açık.
Hazine ve Maliye Bakanı, büyüme/cari açık ilişkisine dair bu yeni durumu 4 madde halinde gerekçelendiriyor.
1-Yapısal cari açığı azaltmaya dönük yatırımlara öncelik verilmesi.
2-Artan dış talebin etkisiyle güçlü bir ihracat performansının yakalanması.
3-Altın ithalatına ilişkin alınan önlemlerin sonuç vermesi.
4-Turizmde 2020’ye nazaran çok daha iyi bir performansa imza atılması.
Bakan Elvan aynı konuşmasında, Merkez Bankası’nın faiz düşürme kararlarından sonra akıllara düşen bir takım ‘yeni sorulara’ da cevap veriyor.
-Örneğin Hükümetin, ihracatı desteklemek için yüksek döviz kuru hedeflediğine ilişkin yorumları reddetmesi, bunun doğru bir yorum olmadığını belirtmesi.
-Örneğin, düşük enflasyon ve kur istikrarına önem bir veren politikanın sürdürülmekte olduğuna vurgu yapması.
Ekonominin performansına bardağın dolu tarafından bakıldığında ikinci bir önemli başlık olarak maliye ve bütçe politikalarında elde edilen başarı öne çıkıyor.
Dünyada bütçe açıklarının çift haneli rakamlara ulaştığı, borçluluk seviyelerinin üç haneli rakamları bulduğu bir ortamda Türkiye, pozitif yönde ayrıştı.
2021 yılı bütçesinde bütçe açığı yüzde 4,3 olarak öngörülürken, bu yılı yüzde 3,5’un altında bir açıkla kapatacağız.
Yani hedeflenenin daha iyisini yakalamışız.
Üstelik, vergi indirimleri ve fiyat ayarlamalarıyla hükümetin 125 liralık kamu gelirinden vazgeçmesine rağmen bu performansın yakalanması gerçekten büyük başarı.
Ayrıca, doğalgaz ve elektrikte verilen destekler bu rakama dahil değilmiş.
Bakan Elvan bu bağlamda dikkat çekici bir rakam veriyor.
Aktaralım:
“Şu anda ısınma amaçlı olarak dışarıdan 100 birime mal ettiğimiz doğal gazı, dörtte biri fiyatına, yani 25 birime vatandaşımıza satıyoruz. Elektriği ise, üretim maliyetinin yüzde 50 daha düşük fiyata sunuyoruz.”
Kışa girerken, doğalgaz ve elektrik fiyatlarının alıp başını gittiği bir ortamda, hükümetin vatandaş lehine ciddi bir fedakârlık sergilediğini herkesin görmesi lazım.
Şimdi gelelim zurnanın zırt söylediği yere!
Yani enflasyon ve hayat pahalılığı meselesine.
Burada da yukarıda kurduğumuz cümleyi tersine çevirerek kullanalım:
Hükümetin, dar/sabit gelirli milyonların enflasyon karşısında yaşadığı zorlukları görüp, doğru politikalarla desteklemesi büyük önem taşıyor. Böyle dönemlerin en büyük risklerinden biri, gelir adaletsizliğinin büyümesi, orta sınıfın zayıflaması, zenginin zenginleşmesi, fakirin fakirleşmesidir.
Fakirleşme duygusunu telafi etmenin yolu ise güçlü desteklerle bu kesimlerin kollanmasıyla mümkün olabilir.
Bu anlamda asgari ücret için yapılacak çalışma ciddi bir sınav olacak.
Hükümetin düşük ücretlileri gözetmesi, özel sektörün de ekonomik canlılığın yükseldiğı bu ortamda, elde ettikleri kazançları çalışanlarıyla hakkaniyete uygun şekilde paylaşması lazım.