İktisat öğretisinde iki temel ekol birbirleriyle çatışır. Bir ekole göre her arz kendi talebini yaratır. Eğer bir üretim yapıyorsanız çalışana ücret, sermaye sahibine kar ve faiz, bina ve arsa sahibine de kira ödemesi yaparsınız. Böylece üretim yapılırken, üretim faktörlerine yapılan ödemeler daha sonra üretilen mal ve hizmetlerin satın almasını sağlar. Bu görüş 1936 yılında Keylesin her talep kendi arzını yaratır görüşüne yerini bıraktı. Ancak bu 2 görüş günümüzde de hala birbirleriyle düello halinde devam etmektedir.
Ülkemizde Keylesin her talep kendi arzını yaratır fikri 1950 yılında demokrat partinin iktidara gelmesiyle kendisine yer buldu. Demokrat Parti iktidara gelince dünyada buğday fiyatları 26 kuruş, Türkiyede buğday taban fiyatları 46 kuruş olarak ilan edildi. Benzer bir uygulama pamuk için de yapıldı. O tarihlerde ayrıca Marshall yardımıyla Missipi Ovalarını süren dev traktörler Türkiyeye ithal edildi. Yüksek buğday fiyatlarını ve pamuk fiyatlarının cazibesine katılan köylüler bir zamanlar efsane olan mor binlikleri cebinde görünce ve bu dev traktörleri de satın alınca ülkemizdeki daha fazla buğday üretmek için aynı zamanda da pamuk (o zamanlar Kore savaşları nedeniyle dünya pamuk fiyatlyarı da oldukça yüksekti. Mevcut ormanların, meraların büyük kısmını sürüp tarlaya dönüştürüp buğday ve pamuk üretimine tahsis ettiler.
Öyle ki 1948-1957 yılları arasında Türkiyede orman ve mera alanları yarı yarıya azalırken, sürülen arazi miktarı iki misli arttı. Ülkemiz o zamandan bu zamana önemli gelişmeler kaydetti. Son yıllarda ülkemizin kişi başına düşen milli geliri 10 bir dolarlara yaklaştı. İnsanların gelirleri arttıkça daha fazla protein tüketirler. Bu bağlamda ülkemizde başta kırmızı et olmak üzere et tüketiminde kişi başına gelir artışına bağlı olarak önemli artış olduğunu söyleyebiliriz.
Et üretiminin arz yanına gelince, ülkemizde batı ülkelerinde olduğu gibi mera yoktur. doğuda hayvancılık yapılabilecek alanlarda terör nedeniyle üretim yapılamamaktadır. Hal böyle olunca giderek artan milli gelire paralel olarak yükselen et talebi karşısında et üretimi yetersiz kalmaktadır. Ayrıca et üretiminin en temel kaynağı olan meralar maalesef anadolunun batı ve orta kısmında büyük miktarda azalmıştır. Doğudaki büyük üretim alanları halihazırda devre dışıdır. Hal böyle olunca artan kişi başına gelir, dolayısıyla artan et tüketimi karşısında üretim miktarlarının kısıtlılığı, et fiyatlarının yükselmesine neden olmaktadır. Ülkemizde gelecekte kişi başına gelir düzeyinin daha da yükseleceği düşünülürse et tüketimi daha da artacaktır. Onun için bir an önce hayvansal protein üretiminin arttırılması yollarının araştırılması ve gerekli yapısal önlemlerin alınması gereklidir.
Yazar : Prof. Dr. İlker Parasız
Paylaş :